Her sabah uyanıyoruz.
Güneş aynı yerden doğuyor.
Sokaklar bildiğimiz sokak…
Hayat bildiğimiz hayat…
Ama biz, kendi içimizden doğan görünmez bir misafirle güne başlıyoruz:
Vesvese.
Kimse fark etmez aslında.
Çünkü vesvese bağırmaz;
fısıltı halinde çöker insanın omzuna.
Bir bakmışsınız, daha kahvenizi yudumlayamadan zihninize ince bir ses girer:
“Bugün de yetişemezsin…”
“Sen zaten yeterince iyi değilsin…”
“Ya başaramazsan?”
“Ya kötü bir şey olursa?”
Toplumsal yaşamın en görünmeyen ama en güçlü baskılarından biri budur:
Kuruntunun gündelik hayatı yönetmesi.
Biz fark etmeden; trafikte sabrımızı,
evde huzurumuzu, işte cesaretimizi kemiren, ilişkilerde bizi içten içe yoran bir gölge gibi dolaşır.
Vesvese, insanın içindeki karanlıktan değil, kendine duyduğu güvensizlikten doğar.
Bugün dünyanın en gelişmiş şehirlerinde bile insanlar “stres” ile değil, düşüncelerinin esiri olmakla mücadele ediyor.
Ekonomik kaygılar, iş yükü, aile baskısı, sosyal medya kıyasları…
Hepsi zihnin kapısını çalan fısıltıları çoğaltıyor.
Bir bakıyorsun, evinde huzursuzsun.
Bir bakıyorsun, sokakta tahammülsüzsün.
Bir bakıyorsun, ilişkinde güvensizsin.
Ama sorun olaylarda değil;
onları nasıl düşündüğünde.
Kuruntu öyledir işte:
Gerçeği büyütür, hayali gerçek sanır,
daha olmamış şeylerin acısını bugüne taşır.
Toplumsal yaşamda bunun sonucu ne oluyor peki?
— İnsan kendine güvenini kaybediyor.
— Vereceği karardan korkuyor.
— Sevgisini bile cesaretle yaşayamıyor.
— Hata yapmaktan korktuğu için adım atmıyor.
— Herkes birbirini yanlış anlıyor, yanlış okuyor.
Çünkü kuruntulu bir zihin, karşısındaki insanı değil, kendi korkusunun gölgesini görüyor.
Vesvese, bir toplumun görünmez gerginliğidir.
O yüzden bugün herkes daha sinirli, daha yorgun, daha kırılgan.
Çünkü zihin nefes almıyor.
Peki ne yapacağız?
Ben bir iletişim eğitmeni olarak, yıllardır şunu görüyorum:
Vesvese, savaşarak yenilmez; fark ederek çözülür.
İnsan kendi içindeki sesi tanıdığında;
hangi sesin hakikatten,
hangi sesin korkudan geldiğini ayırt etmeye başladığında hayat değişiyor.
Bir cümle var, ben çok inanırım:
“Karanlığı yenmenin yolu ışığı artırmaktır.”
Vesvesenin karanlığına odaklandıkça büyür; fakat kalbin ışığını güçlendirdikçe küçülür.
Günlük yaşamda yapabileceklerimiz aslında çok basit:
— Her şüphe geldiğinde durmak ve nefes almak,
— O sesin bize mi ait olduğunu yoksa korkularımızdan mı geldiğini fark etmek,
— Kendimize biraz daha şefkat göstermek,
— Küçük şeyleri büyütmemeyi öğrenmek,
— Ve en önemlisi: kendimizle sağlıklı iletişim kurmak.
Çünkü içimizdeki fısıltıların en güçlüsü,
kendi gerçeğimizi unuttuğumuz anlardır.
Bugün siz de kendinize bir soru sorun:
“Dinlediğim ses kimden geliyor?”
Korkudan mı?
Geçmişten mi?
Yorgun ruhumdan mı?
Yoksa hakikatimden mi?
Emin olun…
Bu soruya verilen dürüst bir cevap,
bir insanın hayatını değiştirecek kadar güçlüdür.
Ve unutmayın:
Vesvese geçici bir misafirdir.
Kalıcı olan sizsiniz.
Korkularınız değil, kalbinizdir.
Hep ışığınızla kalın…
Hep hakikatin sesini duyun…
Ve kendinizi fısıltıların arasında kaybetmeyin.
Sinem Boyan
İletişim Eğitmeni
Program Yapımcısı
Yazar
Spiker
Yorumlar
Kalan Karakter: