Bazen hepimizin hayatında fırtınalar kopar, ama dudaklarımızdan tek bir kelime bile dökülmez. Birine kırıldığımızı söyleyemeyiz, üzüldüğümüzde güçlü görünmeye çalışır ya da sevdiğimizi ifade etmekten çekiniriz. Oysa bilim, bu sessizliğin düşündüğümüzden çok daha ağır bir yük olduğunu söylüyor.
Psikolojide bu durumun bir adı var: aleksitimi. Yani duyguları tanımlayamama ve ifade edememe hali. Aleksitimi yaşayan kişiler çoğu zaman ne hissettiklerini bile ayırt etmekte zorlanırlar. “Üzgün müyüm, yoksa sadece yorgun muyum?” sorusunun cevabı net değil. Ve işte bu belirsizlik, ruh sağlığını doğrudan etkiliyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, bastırılan duygular bedende kendine başka yollar aramaya başlıyor. Mesela ifade edemediğimiz öfke mide problemlerine ya da baş ağrılarına dönüşebiliyor. Uzmanlar, kronik stres hormonlarının (kortizol gibi) yüksek kalmasının bağışıklık sistemini bile zayıflattığını söylüyor. Yani sadece kalbimiz değil, tüm bedenimiz bu sessizlikten etkileniyor.
Duygularını dile getiremeyen insanların ilişkilerinde de sıkıntılar görülüyor. Çünkü söylenmeyen sözler, yanlış anlaşılmalara neden oluyor. Bir kırgınlık konuşulmadığında küskünlüğe, küskünlükse mesafelere dönüşüyor. Birçok insanın “neden bu kadar uzaklaştık?” diye düşündüğü ilişkilerin temelinde aslında konuşulamayan dile getirilmeyen duygular yatıyor.
İş hayatında da benzer şeklini görebiliyoruz. Duygularını ifade edemeyen kişiler, fikirlerini paylaşmakta zorlanıyor, bu da onların hem üretkenliğine hem de iş arkadaşlarıyla olan bağlarına zarar veriyor. Bu durum sonucunda zamanla kendilerini “anlaşılamayan” ya da “değersiz” olarak hissedebiliyorlar.
Nörobilim araştırmaları, bu tabloya ışık tutuyor. Beynimizde duyguların işlendiği merkezlerden biri amigdala. Amigdala, yoğun duygular yaşadığımızda aktive oluyor. Ancak duyguları ifade etmek mesela birine “kırıldım” demek ya da bir günlüğe “bugün üzgünüm” yazabilmek beynin ön bölgesini, yani düşünme ve kontrolle ilgili alanlarını devreye geçiriyor. Bu süreç, adeta beynin duygusal yükünü hafifletiyor. Yani duyguları dile getirmek, bilimsel olarak da bir çeşit rahatlama yöntemi.
Peki ne yapabiliriz? Öncelikle duygularımızı fark etmeyi öğrenmek gerekiyor. Bazen sadece “şu an kızgınım” demek bile ilk adım. İfade etmenin yanısıra yazmak da etkili bir yöntemdir; hislerinizi kâğıda döktüğünüzde, onları zihninizde taşımak zorunda kalmazsınız. Sanat, müzik, resim gibi yollar da duyguların sessiz bir dilidir. Ve bu hislerimizi biriyle paylaşabilmek üzerimizdeki yükümüzü hafifletir elbette güven duyduğumuz insanlarla paylaşabilmenin öneminden bahsediyorum.
Hayat bize sürekli “güçlü olmayı” öğretiyor. Ama güçlü olmak, duyguları saklamak demek değildir. Asıl güç, içimizdekileri sağlıklı bir şekilde ifade edebilmekte. Belki de unutmamamız gereken tek önemli konu; Paylaşılamayan ve itiraf edilemeyen her dduygnun büyüyerek geri döndüğü; paylaşılan her duygunun ise küçülerek hafiflediğidir.
Kendinize yük edinmemeniz temennisiyle...
SİNEM AKSEMA
RADYO VE TELEVİZYON PROGRAMCISI
SÖYLENEMEYEN DUYGULARIN SESSİZ YÜKÜ
Yayınlanma :
22.08.2025 11:18
Güncelleme
: 22.08.2025 11:18
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: