Bilinçli bir toplum her zaman sanata, kitap okumaya, yeni deneyimler elde etmeye, yeni keşiflerde bulunmaya, bilime, ilime ve eğitime çok fazla önem gösterir. Böylece toplumun gelişmesini sağlayarak bilinçli nesiller yetişir. Peki gelelim günümüze, son 10 yılda dünya olarak ve toplum olarak sosyal çürümenin etkisi altına girdiğimizi farkında mısınız? Sosyal çürüme dediğimizde, önce bireylerin daha sonra toplumun hemen hemen her kesimini psikolojik, ekonomik, sosyolojik ve fizyolojik olarak negatif bir şekilde etkisi altına almasıdır. Toplumumuza psikolojik açıdan baktığımda, bireylerde sosyal bir geri çekilme mevcut olduğunu görmekteyim. Bireyler, eskiden daha fazla kitap okurken, sanata daha fazla değer verirken, popüler kültürün içinde çağa ayak dururken, günümüzde maalesef bu alışkanlıkların giderek azaldığını görmekteyim. İnsanlar metroda, otobüste, vapurda hatta yürürken bile ellerinde telefonlara bağımlı bir şekilde günlük rutin alışkanlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kimse gün içerisinde akışta olan hayata şükran ve minnet duymuyor aksine rutinler içerisinde devam eden hayatlarından son derece memnuniyetsiz bir hayat sürüyorlar. Böylece mutsuz toplumlar ve bireyler olarak hayatlarına devam ediyorlar. Bu da bizim yavaş yavaş köreldiğimizi, eskiden sahip olduğumuz becerileri kaybettiğimizi gösteriyor. Örneğin; sokakta yürürken omzumuza biri çarptığında pardon, özür dilerim veya affedersiniz gibi cümleleri duyuyor musunuz? Çok nadir olsa da belki diyeceksiniz. Ya da başka bir örnek; sokakta düşen birini gördüğümüzde eskiden yanına bir sürü kişi koşarak gelir ve o kişiye her türlü desteği sağlarlardı. Peki şimdi sokakta düşen birini görünce artık insanların yardım bile etmediğini görüyorsunuz değil mi? Ben de görüyorum. Çünkü toplumumuz artık birbirine güvenemiyor. Bu yüzden insanlar toplum bilincini, birliğini ve beraberliğini kaybetmeye başlıyor. Bu da bizi sosyal çürümeye götürüyor. Toplumumuzu ve dünyayı nasıl iyileştirebiliriz? Hepinizin bildiği bir söz söyleyerek bu cümleye başlamak istiyorum. ‘’Her insan kendi evinin önünü süpürürse böylece dünya tertemiz bir yer olur’’. O zaman ilk önce kendinizi değiştirmeye başlayın, örneğin; sanata, bilime, popüler kültüre ve yeniliklere kulak asın ve göz gezdirin. Sosyal medyada bu kadar vakit geçirmek yerine, sevdiğiniz kitapları okumak, müzik dinlemek veya dergi karıştırmak gibi etkinlikler yapabilirsiniz. Bir şeyleri değiştirmek mümkün fakat önce kişilerin istemesi, içsel motivasyonlarını sağlamaları ve harekete geçmeleri gerekir. Bunu kendinize uyguladıktan sonra çocuklarınıza da aynı şekilde aktarmalısınız. Onlara saygıyı, sevgiyi, ahlakı ve insan olmayı doğru bir şekilde aktarmalısınız. Ebeveynlerin en çok şikâyet ettiği şey, ‘’benim çocuğum hiçbir sorumluluk almıyor, kötü sözler söylüyor’’. Ebeveynlere sorduğumda çocuklarına sorumluluk alacak alanlar bırakmadıklarını fark ediyorum. Bırakın çocuklar düşsün ve yeniden nasıl ayağa kalkmaları gerektiğini öğrensinler. Yanlışlar yapsınlar ve doğruyu bulana kadar defalarca denesinler. Onlara telefonlar almak ve vermek yerine kitaplar alın ama alırken siz de okuyun ki çocuklar için en büyük örnek sizsiniz. Bir yerlerden başlamazsak sosyal olarak çürüyüp gideceğiz. Artık birlikte harekete geçelim. Birey varsa toplum var, toplum varsa dünya var.
Sevgilerimle; Uzman Klinik Psikolog Pırıl Bilger Özkaranfil
İnstagram: dopaminpsikolojikdanismanlik