154 gündür “nitelikli dolandırıcılık” suçlamasıyla tutukluyum. Bu suç ekonomik çıkar elde etmek için hile ve desise yapmayı gerektiriyor.
Ancak iddianame hem kişisel çıkar ve menfaat elde etmediğimi yazıyor, hem de kimin lehine bu suçu işlediğim sorusunu cevapsız bırakıyor. Hile ve aldatma kısmı ise hiç yok. Çünkü bırakın gizli saklı organizasyon yapmayı; projeyi duyurmak, daha çok katılım sağlamak için elimden geleni yaptım. Kısacası suçun içini dolduracak ne bir tanık, ne bir delil, ne de tek bir kuruş ortaya konmamışken ve bu proje için İçişleri Bakanlığı’nın verdiği soruşturma izni, Danıştay tarafından bırakın dolandırıcılığı, görevi kötüye kullanma ya da görevi ihmal yoktur kararı ile reddedilmişken; 5 aydır cezaevindeyim.
Dosyanın bu kadar boş olması; cezalandırmak için gerekçelendirmeye ihtiyaç duyulmadığını ortaya koyuyor. Ne yazık ki bu tablonun sadece kişisel olarak bana yönelik bir sonuç taşımadığını, tüm ülkede yaygın bir uygulamaya dönüştüğünü görüyoruz. Maalesef ülke; halk nezdinde adalete güvenin sarsıldığı ve çoğunluğun artık hukukun kalmadığına dair inancını pekiştirdiği bir iklimi yaşamaya başladı.
Bu iklimi değiştirmenin iki adımı olabilir. 1) Ortaya çıkan adliye ve cezaevi tablolarının ardındaki hakikati görmek ve göstermek. 2) Bu iklimi değiştirmek için korkmadan cesaretle mücadele etmek.
Hakikati görmek ve göstermek için akıl ve sağduyu, mücadele etmek için dayanışma ve kararlılık gerekiyor. Fakat bunlar yetmez. Hem değişimin mümkün olduğunu, yaşananların normal olmadığını hem de yaşanacak değişimle yerine ne konulacağını iyi anlatmak, inandırmak, ikna etmek gerekiyor.
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya; İttihat ve Terakki Hareketi’nin çok yurtsever, cesur ve sert olmasına rağmen yapıcı ve kurucu olamadığı için kaybettiğini yazıyor.
Mustafa Kemal ve kadroları ise yine çok yurtsever, cesur ve sert olmakla birlikte yapıcı ve kurucu olduğu için başarmıştır.
Bugün de aynı yurtseverlik, aynı kararlılıkla yapıcı ve kurucu olmak gerekmektedir.
Yargılandığım dava konusu ile ilgili yapıcı bir önerme ile bitireyim.
Birleşmiş Milletler; 2025 yılını “Kooperatifçilik Yılı” ilan etti. İnsanlık neoliberalizmin yarattığı gelir dağılımındaki büyük adaletsizliğin sürdürülebilir olmadığını idrak ederek, kooperatifçiliği yeniden bir panzehir olarak görüyor. Bireylerin güçlerini birleştirerek kuvvetli bir ekonomi ve üretim öznesi haline gelmeleri demek olan kooperatifçilik, ülkemizde de -zaman zaman istismar edilmiş olsa da- köklü bir geçmişe sahiptir.
Barınma sorunu giderek yok olan orta sınıf ve tüm yoksullar için en yaşamsal ihtiyaçlardan biri haline gelmiştir. Ekonomik demokrasinin önemli araçlarından biri olan kooperatifçilik, sorunun ulusal düzeyde çözümü için bir rol üstlenebilir. Halkın öz gücünü ortaya çıkartacak kooperatifçilik; hükümetin kredi desteği ve belediyelerin hem arazi konusunda üreteceği çözümler hem de oynayacağı kolaylaştırıcı rolle buluşturularak sağlam modellere kaynaklık edebilir. Müteahhit karını ortadan kaldıran yapı kooperatifçiliği, hükümet – yerel yönetim işbirliğiyle kalıcı ve sürdürülebilir çözümler ortaya koyacaktır.
CHP; 39. Kurultay’la ana muhalefet partisi olarak sürdürdüğü çetin mücadelede iktidara yürüyecek yeni yönetici kadrosunu belirlemiştir.
Bu kadroların barınma hakkından, adil yargılanma hakkına, gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmaktan, eğitim ve sağlıkta kamucu uygulamalar üretilmesine kadar pek çok alanda yapıcı ve kurucu politikalar ortaya koyması, bu politikalara halkı inandırması zorunluluğu vardır.
Bu görev; hem tarihsel misyonu hem de gelecek kuşaklara sorumluluğu gereği en çok CHP’ye düşer. Bu görevi başarıya ulaştıracağımıza olan umudum ve inancım tamdır.
Tunç SOYER
İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Koğuş B/63
Buca - Kırıklar
Yorumlar
Kalan Karakter: