İzmir Ticaret Odası (İZTO) Ekim Ayı Olağan Meclis toplantısı gerçekleştirildi. Meclisi Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetti.
Meclis başlarken üyelere İZTO’nun Ekim ayında yaptığı faaliyetlere dair sinevizyon gösterimi yapıldı.
Mecliste İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener konuştu.
‘KARŞIYAKA STADI İÇİN ORTAK AKIL İLE HAREKET EDENLERE TEŞEKKÜR EDİYORUZ’
Özgener, konuşmasına Karşıyaka Stadı’ndaki güncel gelişmelerden bahsederek, “Kentimizin en köklü kulüplerinden biri olan Karşıyaka Spor Kulübü'nün neredeyse 30 yıla yaklaşan stat hayali sonunda gerçek oluyor. İzmir'in 113 yıllık en eski spor kulüplerinden yeşil-kırmızılıların, 2015 senesinde yıkılan Karşıyaka Yalı'daki İlçe Stadı'nın yerine yapılacak yeni stat projesi için merkezi yönetimle yerel yönetim işbirliği yaptı. Stat arazisi Gençlik Spor Bakanlığı tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin talebi üzerine inşaat için belediyeye verildi. Bizim de Oda olarak, tüm faaliyetlerimizde temel ilke olarak benimsediğimiz “ortak akıl” ile hareket ederek, Karşıyaka Stadı Projesi’ni hayata geçirmek için iş birliği yapan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Sekreteri, İzmir Milletvekilimiz Eyyüp Kadir İnan, İzmir Milletvekilimiz Mehmet Kasapoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Dr. Cemil Tugay ve Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı’ya teşekkür ediyoruz” dedi.
SOSYAL KONUT İÇİN BÜYÜKŞEHİR VE İLÇE BELEDİYELERİNE ARSA ÇAĞRISI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ‘sosyal konut’ projesiyle ilgili konuşan Özgener, “Kentimizi ilgilendiren bir diğer gelişme; Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesi olan "Yüzyılın Konut Projesi" oldu. 81 ili kapsayan 500 bin konutluk proje kapsamında İzmir'e 21.020 konut kazandırılacak. Bu sayıyla, kentimiz en fazla konutun inşa edileceği 5 ilden biri olacak. İzmir’in deprem gerçeği ve konut arzındaki ihtiyaç dikkate alındığında, bu proje şehrimizin geleceği adına değerli bir fırsat. Bizim için önemli olan, bu sürecin de ortak akılla kentin dokusuna, çevresine ve yaşam kalitesine uygun şekilde yürütülmesi. İzmir’in lehine olan her adımda, merkezi idare, yerel yönetimler ve sivil toplum arasında güçlü bir iş birliği zemini oluşturmak, ortak hedefler doğrultusunda hareket etmek en doğru yaklaşım olacaktır. Bu çerçevede; Büyükşehir Belediyemiz ile ilçe belediyelerimizin arsa temini ve tahsisi süreçlerinde iş birliği içinde hareket etmelerini temenni ediyor ve çok önemsiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘İŞ DÜNYASI ENFLASYON DÜŞSÜN DİYE CİDDİ BEDEL ÖDÜYOR’
Yüksek enflasyon rakamlarına dair yorumlarda bulunan Özgener, “Dünya ekonomisinde genel gidişat böyle iken, ülkemizde Ekonomik Programın devreye girmesinin üzerinden 2 buçuk yıla yakın bir süre geçti. Bu süre içerisinde; hemen her meclis konuşmamda siz değerli Meclis Üyelerimize enflasyonun düşürülmesini odağına alan bu programa sahip çıkmamız gerektiğini, çünkü enflasyonun bir ülkenin ekonomisinin verimliliği için en önemli tehlike ve toplumsal barışı etkileyebilecek bir gelir adaleti problemi olduğunu ifade ettim. Uygulanan programla birlikte; Kur Korumalı Mevduat sisteminin kademeli olarak sona erdirilmesi, Merkez Bankası rezervlerinin güçlenmesi, cari açığın finansmanında daha sağlıklı bir yapının oluşması ve kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin etkinleşmesi önemli ilerlemeler olarak öne çıktı. Ancak belki de en önemli kazancımız; programla birlikte enflasyonun düşürülmesinin zorunlu olduğu ve enflasyonla mücadele edilmeden kalıcı bir ekonomik başarı elde edilemeyeceği yönündeki toplumsal ve kurumsal inancın güçlenmiş olması oldu. Sonuç olarak, toplumun her kesimi enflasyonun düşmesini istiyor. Fakat gelinen aşamada, enflasyonun düşürülmesi için katlanılan maliyetlerin de büyüdüğünü görüyoruz. Özellikle de üretim odaklı iş dünyasının, enflasyonun düşürülmesi için ciddi bir bedel ödüyor. KOBİ’lerimiz için faiz oranlarının makul seviyelere inmesi ve finansmana erişimin güçlendirilmesi de, işletmelerimizin yaşamlarını sürdürmeleri için öncelikli etmenlerden birisi konumunda” dedi.
‘EMEK YOĞUN SEKTÖRLERDEN İYİ SİNYALLER ALAMIYORUZ’
İhracat yapan yoğun emek sektörlerinin ekonomik olarak sorunlar yaşadığını dile getiren Özgener, “Bir diğer gözlemimiz ise, üretim yapan sektörlerin performansında çok ciddi farklar olması. Ekonomiyi ve sanayiyi sürükleyen sektörler olduğu gibi, kötü giden sektörlerin de olduğunu görüyoruz. Diğer ulaşım araçları, otomotiv gibi sektörler bir süredir sanayi üretim büyümesinin yüksek kalmasını sağlıyor; fakat ihracat yapan emek yoğun sektörlerden iyi sinyaller alamıyoruz. Bugün, sanayinin büyümeye yeterince katkı yapamaması ve çeşitli platformlarda paylaştığım kapasite kullanım oranlarında %70’in altında rakamları görmemiz iş dünyamızı fazlasıyla rahatsız ediyor. Sanayi üretiminin tüketimdeki artışın gerisinde kalmasını sağlıklı bir gelişme olarak görmüyoruz. Ülkemizde enflasyonun temel nedeni; genellikle talep, yani tüketim artışı olarak değerlendirilse de, arz tarafındaki kısıtlar da fiyatlar üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturabiliyor. Üretim kapasitesinin daralması veya bazı sektörlerde kapasite kullanım oranlarının düşmesinin, arz maliyetlerini yükselterek enflasyonist süreci besleyebileceğinden endişe ediyoruz. Bu nedenle, tedarik zincirlerinde ortaya çıkan maliyet baskılarını ve arz yönlü kısıtların fiyatlar üzerindeki etkisini dikkatle izlemek gerektiğine inanıyoruz. Tüketim talebinin yeterince yavaşlamadığı bir dönemde, arz kapasitesinin azalmasının, enflasyonla mücadele sürecini hem uzatacağını hem de maliyetini artıracağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Özgener, son olarak şunları söyledi:
Orta gelir tuzağının aşılabilmesinin reçetesini daha önce defalarca sizlerle paylaştım: Teknolojik dönüşümün hızlandırılması, iş gücü verimliliğinin artırılması, enflasyonla etkin mücadele için beklentilerin doğru yönetilmesi, kredi politikalarında seçici olunması, verimsiz ve zombi şirketlerin sistemden ayıklanması, sanayinin öncelikli konumunun korunması, vergi sisteminde yapısal düzenlemelere gidilmesi ve büyümenin yalnızca tüketime dayalı bir modelle sürdürülmemesi.
Bugün de bu tespitlerin geçerliliğini koruduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ekonomik programın başarısı için yatırım ortamının iyileştirilmesi, güvenin güçlendirilmesi ve belirsizliği azaltıcı politikaların kararlılıkla uygulanması gerekiyor. Bununla birlikte, ülkemiz ekonomisinin büyümesine ihracatın, yatırımların ve sanayinin sürdürülebilir biçimde katkı yapmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Enflasyonla mücadele sürecinin ise üretim kapasitesine zarar vermeden, iş gücü ve yatırım dinamiklerini koruyacak bir çerçevede sürdürülmesi gerektiğinin bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Ayrıca, enflasyonu düşürme sürecinde ağırlıklı olarak Merkez Bankası politikalarına ve sıkı para politikasına dayalı bir yaklaşım izlenmesinin, ekonomik maliyetlerin sektörler ve gelir grupları arasında adaletsiz biçimde dağılmasına yol açtığını da değerlendiriyoruz.
Bu nedenle; sadece para politikası değil, ekonomiyi dolaylı yollardan etkileyen tüm politika alanlarında alınan kararların da, ekonomik belirsizlik ve beklentiler üzerindeki etkileriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hukuk sisteminin etkinliği, kamunun yönetişim kapasitesi, sosyal ve eğitim politikalarının kalitesi gibi unsurlar yalnızca uzun vadeli refahın değil, içinde bulunduğumuz dezenflasyon sürecinin de temel belirleyicileri arasında yer alıyor.
Bu alanlardaki iyileşmeler, ekonomik belirsizlikleri azaltarak beklentilerin daha hızlı istikrara kavuşmasını ve enflasyon ataletinin kırılmasını kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla fiyat istikrarı hedefinin, yalnızca para politikasına değil, para politikasıyla birlikte bütüncül bir ekonomik yönetişim anlayışının başarısına bağlı olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede, para politikasındaki son adımlar da az önce dile getirdiğim tespiti daha görünür kılıyor. Merkez Bankası, 23 Ekim tarihli toplantısında politika faizini %40,5’ten %39,5’e indirirken, enflasyonun temel eğiliminde artış olduğunu ve dezenflasyon sürecinin yavaşladığını vurguladı.
Karar metninde, enflasyondaki düşüş sürecine yönelik risklerin belirginleştiği açıkça ifade edildi. Merkez Bankasının iletişim tonundaki ihtiyat, para politikasının tek başına fiyat istikrarını sağlamada sınırlı bir etkiye sahip olduğuna dair önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Sonuç olarak, ekonomik belirsizliklerin kalıcı biçimde azalması ve dezenflasyon sürecinin başarıya ulaşması için, para politikasını tamamlayan bütüncül ve eşgüdümlü politika adımlarına her alanda ihtiyaç duyulduğunu değerlendiriyoruz.
 
                     
                         
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
        
Yorumlar
Kalan Karakter: