Affetmek… kulağa yumuşak gelir ama içinde en sert savaşları saklar.
İnsanın kendini affetmesiyle başlar aslında her şey. Birine “seni affediyorum” demek kolaydır da, kendi içindeki kırılmış çocuğa “artık suçlu değilsin” demek öyle değildir.
Birine kızmak, kırılmak, incinmek… bunlar doğaldır. Fakat o duyguda uzun süre kalmak, geçmişin zincirini bugüne taşımaktır. Affetmek o zinciri koparmak değil, onun ağırlığını fark edip yere bırakmaktır. Çünkü bazen kalbimizi değil, incindiğimiz anı tutarız elimizde.
Mevlana der ki: “Kin, ateştir. Önce sahibini yakar.”
Affetmek, o ateşin üzerine su dökmek değildir; ateşin aslında içimizdeki eksik sevgiden yandığını fark etmektir. Affetmek, başkasına iyilik değil, kendine özgürlüktür.
Zihin hep “ama o bana bunu yaptı” diye direnir. Kalp ise sessizce fısıldar: “Evet, yaptı… ama sen hâlâ orada olmak zorunda değilsin.”
İşte o farkındalık anında insan, kırılmanın bile kendine bir şey öğrettiğini anlar. Acının içinden bilgelik, öfkenin içinden merhamet doğar.
Affetmek, unutmak değildir. Hatırlayıp artık acımamaktır.
Geçmişin üstüne örtü çekmek değil, onu ışığın altına çıkarıp dönüştürmektir.
Sonunda insan şunu öğrenir:
Kendini affetmeyen, kimseyi affedemez.
Ve affeden, sonunda hep kazanır… çünkü huzuru seçmiştir.
Bir derviş, mürşidine gider ve der ki:
“Efendim, kalbim kırık… bana kötülük yapanları affedemiyorum.”
Mürşidi gülümser:
“Evladım,” der, “bir kabı suyla doldur ve içine bir avuç tuz at.”
Derviş tuzu atar, suyu tadar: “Çok acı.”
Sonra mürşid onu dere kenarına götürür: “Şimdi aynı avuç tuzu buraya at.”
Derviş atar, suyu içtiklerinde su tatlıdır.
Mürşid der ki: “Kalbin kovayken her tuz seni yakar. Ama kalbin deniz olursa, hiçbir şey tadını bozamaz.”
Affetmek, kalbini deniz yapmaktır.
Sinem Boyan Yazar, Program Yapıcı,İletişim
Yorumlar
Kalan Karakter: